• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ktdgokmen
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05347896126
  • https://twitter.com/Kucuktasdemir
  • https://www.instagram.com/gokmenktd/
  • https://www.youtube.com/channel/UC2oheUfhR7iDi5hqG-_1HfA?view_as=subscriber
Site Menüsü
Linkler
Site Haritası

Her şey nasıl başladı?

 

Her şey nasıl başladı?

 

Binlerce yıldır düşünürler, bilim adamları, halk önderleri, vatandaşlar ve sokaktaki insan, kendi sonu gelmeden önce sorularla varoluşumuzu anlamaya çalışıyor. Her şeyin başlangıcı nedir? Her şey nasıl başladı?

***

Böyle sorular arada bir aklımıza takılır. Kendimizce çeşitli cevaplar üretsek de, bu nedenle hayatımızda bazı değişiklikler yapmak istesek de her seferinde olağanca hızıyla akıp geçen yaşam bizi alıp çıkarır düşünce aleminden. Bulduğumuz yanıtları bile unuturuz bazen. O zaman, bir güç bize kaybettiklerimizi yeniden hatırlatır...

***

İş güç koşuşturması arasında geçtiğimiz günlerde bir aile büyüğümüz sayesinde küçük bir limon ağacıyla tanıştım. Bizden ricası üzerine bahçesindeki o küçük limon ağacını babamla birlikte söktük. Sonra arabamızın üzerine bağlayıp evinden 20 kilometre uzaktaki kendi evimizin bahçesine getirip diktik. Bulunduğu bahçede kocaman bir akasya ağacının altında kaldığı, yeteri kadar da güneş görmediği için bir süre sonra kuruma ihtimali olan bu sevimli limon ağacına bahçemizin en güzel yerini verdik. Köklerini itinayla açtığımız çukura koyarken yerini yadırgamasın diye kendi bahçesindeki topraktan ve gübresinden de eklemeyi ihmal etmedik. Bugünlerde gözüm hep o küçük limon ağacında. İlk gördüğüm günkü kadar yeşil ve diri olmayan yaprakları, bana onun hayata tutunmak için nasıl da çabaladığını gösteriyor. Dua ediyorum bir an önce yeni yerine alışması, kendine gelmesi için.

***

Sabırsızlıkla küçük limon ağacımızın ilk meyve vereceği günleri beklerken ağaçlara çocuğu gibi bakan güzel bir insan düştü zihnime.
Adına kitaplar yazılan, filmler çevrilen bir bahçıvan yardımcısı... Hayal ürünü olmayan gerçek bir kahraman... İstiklal Madalyası sahibi bir doğasever...
Adı Ahmet Bedevi... Nüfus kayıtlarındaki ismi Ahmeddin Carlak.
Hayatı boyunca yaptıkları bugün birçok insana örnek oluyor. Onu daha iyi anlamak için sanırım biraz daha tanımak gerekiyor.

***

1899 yılında Irak'ta, Bağdat'a yakın Samarra kentinde doğmuş Ahmet Bedevi. 1. Dünya Savaşı'na, ardından Kurtuluş Savaşı'na katılmış. Ancak Kurtuluş Savaşı'ndan hemen önce, Kafkas Cephesi'nde Kazım Karabekir Paşa'nın komutası altında er olarak görev almış. Ahmet Bedevi Cumhuriyet dönemi başlarında Manisa'ya gelmiş; kimsesiz ve yoksul... Çalışmak için Manisa Belediyesi'ne girmiş. Bir süre ne iş verildiyse yapmış. 1 Haziran 1933 tarihinde 30 lira aylıkla bahçıvan yardımcısı olmuş. Hayatı boyunca bu görevde kalmış. Yoksulluğu, onun doğa ve insan sevgisini azaltmamış. Paylaştıkça büyümüş, kendinden verdikçe ölümsüzleşmiş adeta. Ağaç dikip yetiştirmeyi kutsal bir görev olarak algılamış hep.

 


***
 

Dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla tanınan, yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla dolaşan Ahmet Bedevi, saç ve sakalını da uzatarak Spil Dağı'ndaki küçük kulübesinde yaşamaya başlamış. Ne yatağı, ne yorganı olan, üzerine gazete serdiği tahta bir sedirde yatıp kalkan, yaz kış soğuk suyla yıkanan, saçını ve sakalını özenle tarayan bu adam kendi eliyle çiçeklerden yaptığı güzel kokular sürermiş. Tüm kazancını fakirlerle paylaşan Ahmet Bedevi'nin tek malvarlığı ise ulusal bayramlarda da göğsüne bağladığı palmiye yaprağı üzerine gururla taktığı İstiklal Madalyasıymış. Dede Niyazi'nin lokantasının bir köşesinde yemeğini yer, bunun karşılığında lokantaya tenekeyle su taşır, hiç kimseye borçlu kalmak istemezmiş. Halk, görünümünden ötürü ona başta "hacı" demiş ama bir gün, başrolünde Johnny Weissmuller'in oynadığı 1934 yapımı "Tarzan" adlı film Manisa sinemalarında gösterime girdiğinde bu söylem değişmiş. Ve halk, Ahmet Bedevi'ye yeni bir isim vermiş: Manisa Tarzanı.

***

Bir yanıyla insanlardan uzak yaşayan, bir yanıyla da daima insanlarla içice olan bu ilginç adam, yeniliklere açık, okumayı seven biriymiş. Ayrıca spora ve sinemaya da düşkün... Kente gelen sanatçılara çiçek sunar, Spil'e çadır kuran yörüklerin kızlarına boncuklar armağan eder, çocuklara akide şekerleri dağıtır, yoksullara gizlice yardım yaparmış. Manisa Dağcılık Kulübü üyesi genç arkadaşlarıyla Ağrı, Cilo, Demirkazık, dağlarına tırmanmış. Gittiği her yerde büyük ilgi görmüş. Ancak Manisa dışında başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmemiş.

***

Küçük limon ağacı sayesinde kendisini bir kez daha andığım bu büyük adam, 31 Mayıs 1963 tarihinde yaşama gözlerini yumdu. Arkasında bıraktığı hatıralar, insani yönleri ve hayatıyla sanki evrene karşı yönelttiğimiz tüm soruları yanıtlar gibiydi. Şimdi bir kez daha anlıyorum ki her şey sevmekle başlıyor ve sevmekle de sona eriyor...

Dipnot

Öğrendim ki Manisa'da el yazması yaklaşık 14 bin eser bir araya getirilerek bir kütüphane oluşturulacakmış. Bu kütüphane Türkiye'de el yazması eserler barındıran 15 kütüphaneden biri olacakmış. Ne güzel bir gelişme derken iki acı gerçekle karşılaştım. Biri Yeni Han'daki Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kitap ve ürün satışı yaptığı Manisa şubesinin ilgisizlikten kapanmış olması. Diğeri ise çok iyi bir okursanız, çok satan kitapların dışında yeni çıkan bir kitap almak istiyorsanız veya aradığınız özel bir kitap varsa koca kentte aradığınızı bulacak böyle bir kitapevinin bulunmuyor olması. Var olanlar ise aradığınız kitabı ancak size 2-3 gün sonra getirebiliyor. Sattıkları kitaplar ise genelde çok satanlar listelerine girenler. 30 bin öğrencisi olan kentte iyi bir kitapçının olmaması hayli düşündürücü. Özellikle görüştüğüm tüm yetkililer, 'Kentin öğrenci potansiyelini yeterince değerlendiremiyoruz, öğrencileri Manisa'da tutamıyoruz' derken. 


 


Yorumlar - Yorum Yaz
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Ne güzeldir,sessizlikte birlikte olmak
Daha da güzeldir, gülmek birlikte
Cennetin ipekten şalı altında
Yosunlara ve kayın ağaçlarına yaslanarak,
Kahkahamız kadar yüksek sesli olduğunu dosluğumuzun
Gösteriyor dişlerimizin beyazlığı.
F. Nietzche