• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ktdgokmen
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05347896126
  • https://twitter.com/Kucuktasdemir
  • https://www.instagram.com/gokmenktd/
  • https://www.youtube.com/channel/UC2oheUfhR7iDi5hqG-_1HfA?view_as=subscriber
Site Menüsü
Linkler
Site Haritası

1 Mayıs'a sanatsal bakış

 





1 Mayıs'a sanatsal bakış


Gökmen Küçüktaşdemir
 
Sömürüye karşı en iyi direniş yöntemi sanattır. Akılcı, barışçı, öğretici ve eğiticidir. O yüzden desteklenmeli ve çoğaltılmalıdır. İnsanca yaşamak, alınan hakları korumak ve daha iyi şartlara kavuşmak için sessiz bir haykırış gibidir. Hayal kurmamızı, sınırlarımızı genişletmemizi ve farklı hayatları görmemizi sağlar. Baskıya, zulme, emek hırsızlığına, iktidar yalakalığına hep direnir. Bu nedenledir ki her zaman yolu 1 Mayıs’larla kesişir.
Rönesansı yaşamasak da onun rüzgarından Anadolu da etkilemiştir. Ve geçmişte ülkemizde de sanatın bir kaç kırılma noktası meydana gelmiştir. Bunlardan biri de 12 Eylül dönemidir. Günümüzde hala okunan, dinlenen ya da izlenen 1 Mayıs ve işçi sınıfı ile ilgili şarkı, şiir, film ve kitaplar var. Ama o döneme ait iyi bir arşiv çalışmasına rastlamak zor.

Oysa, 1977 1 Mayıs’ında Taksim Meydanını dolduran yüz binler arasında pek çok edebiyatçı, sinemacı, oyuncu, ressam da bulunuyordu. Grev çadırlarında şairler şiir okumaları tertiplerken, tiyatrocular eylem gösterileri hazırlıyor, sinema emekçileri yaşananlar üzerine sanatsal kayıtlar için motor diyorlardı. Sanatçı emeğini işçi bayramına katılan emekçilerin emeğiyle birleştiriyor, onların yanında yer alıyordu. Sanat bugün toplumdan kopuk gibi gösterilmeye çalışılsa da onun birleştirici gücünü unutmamak gerekiyor. Aradaki bağlarının onarılması için sürekli bir anımsama yapmak, dönüp kaynaklarımıza bakmakta yarar var. Bugünü anlamak için dünü iyi bilmek, aynı hataları tekrarlamamak gerekir. Ancak böylece yarını değiştirebilirsiniz...
 

EDEBİYATA YANSIMALAR


1 Mayıslar ya da özellikle 1 Mayıs 1977 olayları, Nail Güreli’nin, belgesel bir çalışma olarak kabul edebileceğimiz İki Bir Mayıs adlı kitabında incelenmiş. Kamuran’ın Bir ‘1 Mayıs’ Öyküsü adlı öyküsü dışında Ruhi Su, Can Yücel, Şükran Kurdakul ve Yetkin Aröz gibi şairlerin konuya edebi olarak eğilmelerini de burada anmak gerekiyor.

"Türkiye İşçi Sınıfına Selam" 
diyen Nazım Hikmet'in şu şiirini unutabilir miyiz mesela?


Türkiye işçi sınıfına selâm!

Selâm yaratana!
Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!
Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Meydanlarda hasretimizi haykıranlara,
toprağa, kitaba, işe hasretimizi,
hasretimizi, ay yıldızı esir bayrağımıza.
Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm!
Paranın padişahlığını,
karanlığını yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Selâm yaratana!
 
 
Peki ya Ahmed Arif'in Yalnız Değiliz şiirini mümkün mü unutmak?

Çukurovam,

Kundağımız, kefen bezimiz
Kanı esmer, yüzü ak.
Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.
Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumuşak verir pamuğu.
Külhan, kavgacıdır delikanlısı,
Ünlü mahpusanelerindeAnadolumun
En çok Çukurovalılar mahpustur,
Dostuna yarasını gösterir gibi,
Bir salkım söğüde su verir gibi,
Öyle içten
Öyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,
Çukurova yiğidine mahsustur…
Tütünü bilir misin?
“Kız saçı” demiş zeybekler,
Su içmez her damardan,
Yerini kolay beğenmez,
Üşür
Naz eder,
Darılır
İki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbimin
İncecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına…
Sokaklardan,
Kıyılardan,
Gök mavisinden,
Ekmeğinden,
Canevinden ayrı düşmeye
Yani bütün hasretlerin kahrına
Ve zehrine çaresiz kalmaların,
İlk nefesi Hızır gibi yetişir
Cibalide sarılan cıgaranın…
Tütün isçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu.


BEYAZ PEREDEYE DÜŞENLER


Sinema alanında çeşitli eserleri görmek mümkün. İşte bunlardan bazıları. İzleyin, izletin...


 
“İşçiler Birleşin”: Maden

 (Y: Yavuz Özkan O: Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Hale Soygazi, 1978)

Kötü koşullarda işletilen bir maden ocağı, göçük altında kalan işçiler, koşulların iyileştirilmesi için mücadele eden devrimciler… Maden sahibi, işçileri yatıştırmak için göz boyayacak her yolu denerken, madenciler önce patronlarına sonra da bir türlü haklarını korumayan sendika ağalarına direneceklerdir. Her an ölüm tehlikesiyle burun buruna çalışan madenciler, filmin finalinde “İşçiler birleşin” sloganıyla bir araya gelirken, “Maden” Altın Portakal’da En İyi Film Ödülü’nü aldı. Kütahya Tunçbilek’te çekilen filmde işçiler ve yöre halkı da rol aldı. Başrol oyuncularından Tarık Akan bu filmle birlikte yakışıklı salon erkeği tiplemesinden uzaklaşıp politik filmlere yöneldi.

Gazap Üzümleri (TheGrapes of Wrath)

 (Y: John Ford O: Henry Fonda, JaneDarwell, CharleyGrapewin, 1940)

ABD’de Büyük Buhran yıllarında fakirleşen Oklahomalı bir aile, doğup büyüdükleri DustBowl bölgesinden kuraklık, işsizlik ve ekonomik kriz nedeniyle ayrılmak zorunda kalır. Joad Ailesi, mevsimlik işler için çareyi Kaliforniya’ya gitmekte bulurken, yalnız değildir. Kaliforniya yoksullukla mücadele eden binlerce kişi için de bir kaçış durağıdır. John Steinbeck’in aynı adlı romanından John Ford’un sinemaya uyarladığı film, en iyi edebiyat uyarlamaları arasında sayıldı ve ABD Ulusal Film Arşivi’nin korunma altına alınması gereken filmler listesine girdi. Roman defalarca sinemaya uyarlanırken bu versiyonu iki kategoride Oscar kazandı.

İki tarafa da yaranamayan film: Her Şey Yolunda (ToutVaBien)

(Y: Jean-LucGodard, Jean-Pierre Gorin O: YvesMontand, Jane Fonda, VittorioCaprioli, 1972)

Çalıştığı radyonun Fransa muhabiri Suzanne ve eskiden Yeni Dalga’nın önemli yönetmenlerinden kocası Jacques bir sosis fabrikasına, fabrikanın müdürüyle röportaja gittiklerinde bir sürprizle karşılaşırlar. Grevdeki işçiler fabrikayı işgal edip müdürü rehin almıştır. Ama bu direnişten işverenleri de, sendika da memnun olmayacaktır. Fransız sinemacılar Godard ve Gorin bu filmde sol rüzgârların estiği 1968’ten birkaç yıl sonra, sınıf çatışmasına odaklanırken politik açıdan Marksist, biçemsel olarak da Brecht’çi bir yapı kurdu. Film güçlü bir kapitalizm eleştirisi yaparken, işçilerin beklentilerini karşılayamayan sol örgütleri de aynı sertlikte eleştiriyor. Bu yüzden de gösterime girdiğinde hem sağın hem solun tepkisini çekti.

Türkali’nin kaleminden: Karanlıkta Uyananlar

(Y: Ertem Göreç O: Fikret Hakan, Beklan Algan, Ayla Algan, 1964)

Babasının ölümünden sonra boya fabrikasının başına geçen Turgut, işleri eline yüzüne bulaştırır ve fabrikayı yabancı sermayeye kaptırır. Turgut’un teknisyen arkadaşı Ekrem ise, başta onunla gezip tozarken, zamanla işçilerin safına geçecek ve ait olduğu yeri bulacaktır. Türkiye’de 1960 sonrasında değişen ekonomik ve siyasal yapıyı sınıf kavramıyla irdeleyen Karanlıkta Uyananlar, ilk işçi-sendika-grev filmi olarak Türkiye sinema tarihine geçti. Vedat Türkali’nin senaryosunu yazdığı ama o dönemde sansürden geçmediği için isminin çıkarıldığı film, dönemine göre epey esaslı bir burjuva sınıfı ve kapitalizm eleştirisi özelliği taşıyor.


Tohumlar Yeşerince (Germinal)

(Y: Claude Berri O: GérardDepardieu, Miou-Miou, Renaud, 1993)

EtienneLantier makinist şefliğinden kovulunca Montsou’ya gelir ve yaşlı madenci Maheu ile tanışır. Sosyalist Lantier, 13 ayını madende geçirir ve bu sırada işçileri kötü çalışma koşullarına karşı bir araya getirip örgütlemeye karar verir. ÉmileZola’nın aynı adlı romanından 1993’te uyarlanan Germinal, 1860’larda kuzey Fransa’da, uzlaşmaya yanaşmayan maden işçilerinin şiddetli ve gerçek grev öyküsüne odaklanıyor. Bugüne kadar beş film, iki de TV uyarlaması yapılan Germinal, Zola’nın kaleme aldığı dönemde de heyecanla karşılandı ve işçi sınıfı arasında önemli bir yer tuttu. Hatta Zola’nın cenazesinde toplanan işçiler “Germinal! Germinal!” diye bağırdı.



Ayrıca bunlara, 1968 yılı yapımı Kızgın Fırınların Saati (La Hora de losHornos), Erden Kıral'ın çektiği Bereketli Topraklar Üzerinde, FernandoLeón de Aranoa'nın yönettiği Güneşli Pazartesiler (Los Lunes al Sol), KenLoach'ın yönettiği İşte Özgür Dünya (It’s A Free World), Erdem Tepegöz'ün yönettiği Zerre, Yavuz Özkan'ın yönettiği Demiryol, Robert Guédiguian'un yönettiği Kilimanjaro’nun Karları (LesNeigesDuKilimandjaro), Tunç Okan'ın yönettiiği Stockholm’de çalışmaya: Otobüs, ElioPetri O: Gian Maria Volontè'un yönettiği İşçi Sınıfı Cennete Gider (La ClasseOperaiaVaInParadiso), Fabrikanın Kalbi (Corazón de Fabrica), Dünyanın Sahibi Kim? (KuhleWampe – WemGehörtDieWelt?), Toprağın Tuzu (Salt of the Earth), Klasik Bonusu 1: Grev (Stachka) ve Barselona’nın arka sokakları: Biutiful adlı filmleri ekleyebiliriz.




DİLLERDE BİTMEYEN ŞARKILAR


Müzikte; başta Ruhi Su, Moğollar, Cem Karaca, Zülfü Livaneli ve Ahmet Kaya gibi isimler geniş kitlelerin dillerinden düşürmediği işçi ve emek konulu söz ve müzikleri ile anılabilirler. Plastik alanda ise 80 öncesi bir hayli eser üretilmişken, darbe sonrasında bu alanda da işler tersine döner. Serbest piyasalı yıllarla birlikte plastik sanatlarda dekoratif ya da salon resmi olarak adlandırabileceğimiz konulara ilgi başlar. 2002 yılında Karşı Sanat Çalışmaları’nın, 80 öncesi üretilmiş ürünleri toplayarak oluşturduğu "Pankart" sergisi bütün o dönemin estetik özelliklerini gözler önüne sermişti. Politizasyonun yüksek olduğu 70’ler döneminin görsel dilini aktarmaya çalışan sergide 150'yi aşkın resim, heykel, illüstrasyon, afiş, fotoğraf vb. ürün yer almıştı. Serginin geneli 1970'lerin sosyal ve politik hareketliliğini yansıtıyor, dönemi ve dönemin sanatını bütünüyle anlatıyordu. Günümüzde bütün bu alanlarda yaşanan kısırlığa rağmen çeşitli dernek ve oluşumların çalışmaları umut vererek, sanattaki tıkanıklığı mitolojide yerin dibini tarif eden tartara dönüşmekten kurtarmaktadır. Bu sene üçüncüsü yapılmakta olan ve artık yalnız İstanbul da değil sırası ile üç ili takip ederek yayılan İşçi Filmleri Festivali, çeşitli sendika ve odaların işçi konulu edebiyat yarışmaları, gelenekselleşen Emep 1 Mayıs afiş yarışması gibi örnekler toplumla sanatı buluşturmaya yönelik güncel ama kalıcı çareler genişlemekte ve ilgi görmektedir.

TİYATRO SAHNESİNDE DE VAR

İşçi haklarının gözetildiği pek çok tiyatro eseri
vardır ama Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği ‘Göç Yolları’ isimli tiyatro oyununda söz ilk kez işçilerinin olur. Geçtiğimiz yıl 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlama çerçevesinde sahneye konulacak oyunda belediyede çalışan temizlik işçileri, şoförler, öğretmenler, işçiler ve öğrenciler birlikte sahne alır. ‘Göç Yolları’ eko sistemdeki çöplenme ile zihinsel çöplenmenin birlikteliğine  değinir.
 


Türkiye'de işçi sınıfını fotoğraflarıyla en iyi yansıtan isimlerden biri Ara Güler'dir. Pek çok 1 Mayıs'ta onun fotoğrafları ile sergiler açılmıştır. İşte ona ait bir kare. "Balıkpazarı, 1954"
 
 
  






Brecht yazmayınca
doğan 1 Mayıs Marşı
 
Her yıl ülkemizde de kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı, Sarper Özsan tarafından bestelenen marşla 1974 yılında taçlandırıldı. 1974 yılında Rutkay Aziz’in Genel Sanat Yönetmenliğini yaptığı Ankara Sanat Tiyatrosu, Bertolt Brecht’in “Ana” oyununu sahneye koymak için hazırlıklara başlar. Oyun, Maksim Gorki’nin “Ana” romanından uyarlarak yazılmıştır. Oyun müziklerinin Sarper Özsan tarafından yapılması istenir. Özsan, bu teklifi memnuniyetle kabul eder. Metindeki diğer tüm şarkı sözleri Bertolt Brecht tarafından yazılmıştır fakat sadece bir sahnenin sözleri belirtilmemiştir. Metinde yer alan “1 Mayıs 1905″ adlı sahneye Brecht’in düştüğü not, ünlü 1 Mayıs Marşı’nın doğmasında etkili olmuştur.
Brecht’in notunda “İşçiler marş söyleyerek sahneye girer” yazar, ancak ortada bir marş ya da söz yoktur. Brecht, diğer tüm şarkı sözlerini belirtmiştir ancak sadece “1 Mayıs 1905″ sahnesinin sözlerini belirtmemiştir. Sarper Özsan, sahneye uygun marş aramaya başlar ancak bulamaz. Kendi deyimiyle “iş başa düşer” ve sahne için bir marş yazar. Özsan’ın sözlerini yazıp müziklerini bestelediği marş, ünlü 1 Mayıs Marşı’dır.
Ankara Sanat Tiyatrosu’nun oyunu sahnelediği gecede oyunculara ve salona devrimci bir ruh hakim olur. Bir oyun müziği olarak bestelenen 1 Mayıs Marşı, o tarihten itibaren çeşitli gruplar tarafından benimsenir ve dilden dile dolaşır. 1976 yılındaysa büyük meydanlarda söylenmeye başlanır.



1 MAYIS İŞÇİ MARŞI


Günlerin bugün getirdiği, baskı zulüm ve kandır.

Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez,
Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde.
1 mayıs, 1 mayıs işçinin, emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda,ilerleyen halkların bayramı.
Yepyeni bir güneş doğar, dağların doruklarından,
Mutlu bir hayat filizlenir, kavganın ufuklarından.
Yurdumun mutlu günleri, mutlak gelen gündedir.
1 mayıs, 1 mayıs işçinin, emekçinin bayramı,
Devrimin şanlı yolunda,ilerleyen halkların bayramı.
Ulusların gürleyen sesi, yeri göğü sarsıyor,
Halkların nasırlı yumruğu, balyoz gibi patlıyor.
Devrimin şanlı dalgası, dünyamızı kaplıyor.
Gün gelir, gün gelir zorbalar kalmaz gider,
Devrimin şanlı yolunda,kül gibi savrulur gider.



Söz: Sarper Özsan

Müzik: Sarper Özsan
 



Yorumlar - Yorum Yaz
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Ne güzeldir,sessizlikte birlikte olmak
Daha da güzeldir, gülmek birlikte
Cennetin ipekten şalı altında
Yosunlara ve kayın ağaçlarına yaslanarak,
Kahkahamız kadar yüksek sesli olduğunu dosluğumuzun
Gösteriyor dişlerimizin beyazlığı.
F. Nietzche