• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ktdgokmen
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05347896126
  • https://twitter.com/Kucuktasdemir
  • https://www.instagram.com/gokmenktd/
  • https://www.youtube.com/channel/UC2oheUfhR7iDi5hqG-_1HfA?view_as=subscriber
Site Menüsü
Linkler
Site Haritası

Resmetmek ve de yaşamak

 

Resmetmek ve de yaşamak
 
 
Gökmen Küçüktaşdemir
 
 
“Sakin ol” dedi… Henüz yeni yeni büyüyor turuncu, daha canlanmamalı pembeyle tuval. Baskınlığı ele almalı ana renkler… Beyaz boşluklarından arınmalı, içinde sakladığı güzelliği çıkarmak adına. Hayal dökümü, dalgaların bir kumsala dokunduğu gibi dokunmalı ruhlara… Yaşam da bizi bizden almadan, yani çocuk yanlarımızı çekip çıkarmadan belirginleştirmiyor mu karakterimizi zamanın huzurunda? Farzı misal, karşımızda duruyor suretin belirleyici aydınlık ve karanlıkları, girintileriyle çıkıntıları. Korkmadan savrulmak gerekiyor ama az da olsa korkuyor insan yaşarken her türlü arayışında. İlk tecrübelerin sonunda çıkıyor gerçekler. O zaman adımlardaki izdüşümü belli oluyor. Mide ve kalp kasıldıkça dimağda da usul usul şekilleniyor. Ve ortaya güzel bir ortaklık çıkıyor. İlgi çekici, kıskandırıcı, kışkırtıcı ve yaratıcı… Ararken buluyor insan, yol üstü bir açık büfede, onca serpilmiş ruh, onca duygu arasında. Arzu ve istek olmadığında ise ruhlar karavana dolaşıyor…
 
***
 
“Uzaktan bakıp sözcükler savurmak kolay değil mi?” dedi ve “Kafanda oluşanı yansıtabilmek için şimdi, hangi fırçayı seçmen gerektiğini düşünüyorsun. Az sonra hangi renkle ve tuvalin neresinden başlamak gerektiğini… Düşünce basamaklarını çıkarken doğru seçimler zihnindekine ulaşmanı sağlayacak. Unutma resim de aceleye gelmez hayat da… Tadını çıkartmalı yavaş yavaş yol almalısın… Şimdi keskin bir doruk noktası çiz… Daha önce hiç kimsenin çıkmadığı yüce bir dağa ait olsun. Çok uzaklardan bile görülebilsin” diye ekledi.
 
***
 
Uzattım o an elimi, bir el tutup son anda çekti beni. Tutmasaydı ve çekmeseydi kendine ne olurdu bilmiyorum… Yüzlerce metredir süren bir tırmanışı gerçekleştiriyorduk. Çok zorlu ve bir o kadar da heyecan doluydu. Hep uzaklardan tanık olduğum bir serüvenin ortasındaydım. Malzeme olarak yetersiz, tecrübe olarak çok deneyimli sayılmazdım ama yeniliklere açık ve azimliydim. Bir şans daha verildiğine sevindim… Son kırığın arasından da tırmandıktan sonra, gerçek ve düş arasındaydık artık. Rüzgar etkisini artırmıştı. Bizi adeta uçurmak istiyor, önümüzü bile görmemizi engelliyordu. Zorluklara dayanmalıydık. Bu doğanın bir kuralıydı, “Güçlü olan yaşamaya devam eder!” Her zaman karşımıza çıkabilecek olan bu anekdot, rüzgarın uğultusuyla karışıp savruluyordu bizimle birlikte sağa sola…
Zirveye varmadan önceki son kamp yerine geldiğimizde, gözümüzün önünden bir perde daha iniyordu sanki. Yarım kalmış bir oyundan çıkıp gelen duygularımız tamamlıyordu bizi.
 
Çadırları kurduk ve bir- iki saatliğine de olsa dinlenmeye çekildik onca duygu arasında. Elbette bizi çadırlarımızda da yalnız bırakmadılar. Özgürlük başımızı döndürüyor, inatçılık peşimizi bırakmıyor, dostluk bizi iyiden iyiye bir birimize yaklaştırıyordu... Ama zirveye yaklaştıkça daha çok sevincin ve korkunun üzerimizdeki yükünün arttığını söylemeliyim. Aynı zaman bu tırmanış sırasında öğrendiğimiz her şey, bizi erdemli bir insan olabilmeye de yaklaştırıyordu. İçimizdeki çocuğu arıyorduk, gözlerden uzak bir tırmanışın karda bırakılmış ayak izlerinde. Doğa iyi bir öğretmendi, öğrenmek isteyene… Dinlenirken bulunduğumuz yer ve şehirlerin arasında; geniş caddeler, ara sokaklar, çıkmaz yollar, küçük tepecikler, dik tırmanışlar, uçurumlar ve inanılmaz güzel manzaralar vardı. Kurulan yeni arkadaşlıklar, heyecan, coşku ve doğa sevgisi vardı. Uzaktık, hissedebildiğimiz kadarıyla işten güçten, aileler ve sorumluluklardan. Burada başka sorumluluklarımız vardı ve belki yeni bir kimliğimiz. Dinlenmenin sonuna doğru heyecanla toplanırken elimdeki bardağı devirdim birden.
 
***
 
“Ne yapıyorsun! Dikkatli olmalısın. Dikkatli davranmazsan emeklerin boşuna gider. En baştan başlarsın çizmeye” dedi ve “Hem belki ikincisini de ilki kadar iyi çizemeyebilirsin” diye ekledi. Yüzünde olgunluğuna tutunmuş bir gülümseme yer aldı. Fırça hep benim elimde oluyor ve o sadece yapmam gerekenleri söylüyor ya da hissettiriyordu. Şöyle devam etti: “Hani içimizde bir yerlerde onaramadığımız yanlarımız vardır, zaman zaman yaptığımız bazı hatalarla orta çıkan. Şimdi öyle bir çıkış yap. Bu çok uzaklarda görünen daha küçük bir dağ olsun. Ve şu çıkılmaz olan dağa yaslansın bir yanı; az da olsa ondan güç alır gibi, körertemediğimiz yanlarımızla iç içe yaşamak gibi…”
 
***
 
Zirve tırmanışı aynı zamanda yenilenmek demekti. Kendini tanımakla eşti. Adım adım geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmek, yüzleşmekti. Anlıyordum ki başıma gelenler içinde neyin kötü, neyin iyi olduğunu o an değil ancak çok daha sonra farkediyordum. Yeniden başlamak için önce zirveye gözümü dikiyordum. Denge önemliydi ve dikenler ardından açan gülü görebilmek.
 
***
 
Ve devam etti: “Şimdi içindeki engelleri aşarcasına bir çizgi çek tablonun sol kenarına yaklaşarak. Her türlü korkunun önüne geçtiğini düşün. Bu çizgi bir çınarın gövdesine ait olsun. Her daim yeşil kalmayı başaran bu ulu çınar için çizdiğimiz çizgiyi kalınlaştıralım ki yılların birikimi tecrübeleri ve prensipleri bize anımsatsın. Ayrıca gövdesine tutunmuş dallar çizelim özgürce ve sonra da renklendirelim. Işık ve gölge oyunlarına dikkat ederek, ayrıntıların yaşantımızdaki gibi ne kadar da önemli olduğunu anımsayarak… Tablomuz renklenmeye başladı ne dersin?”
 
***
 
Evet! Korkmamız gerekiyordu tırmanışa başlamamak için. Ama “korkularını yenmeli insan” dedim ve karar verdim Erciyes’e çıkmaya. Çünkü yaşadığımız ve hissettiğimiz her şeyden öğrendiğimiz bir şey var. O bilgiye sahip olmak, o hazzı yaşamak için çaba sarf etmek gerekiyor. 3 bin metre yükseklikte benim öğrendiklerim arasında en önemli nereye gidersem gideyim vicdanım da yanımda götürdüğüm ve kendimden kaçamadığımdı. Devam ediyordu ressam anlatmaya: “İçimde taşan nehirlerden bir tane de tablomuza koyalım. Nehrin bir kolu dağlar arasından süzülüp aşağılara insin. Tabana yayılsın eksik yanlarımızı, yalnızlığımızı örter gibi… Sonra da süsleyelim manzaramızı gelecek mutlu günleri anımsatan, bacası tüten bir evle. Ayrıca rengarenk çiçekler arasındaki ağaçlar, büyük ovalar, çeşitli hayvanlar ile…”
 
Resim tamamlanmıştı ama mutlu muydum? Benim resmim değildi bu. Bana gösterilmek, anlatılmak, öğretilmek istenendi. Bazen karışır hayatla kafamızdaki resimler, şimdi bana ait olanın peşindeyim. Aşmam gereken dağlar olduğunu biliyorum, geçmem gereken nehirler, bacası tüten evler… Ama hepsinden önce inanmak gerektiğini biliyorum aramak ve bulmak için… Bu yüzden de yaşamaktan büyük keyif alıyorum.

Yorumlar - Yorum Yaz
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.663034.8019
Euro36.413536.5594
Ne güzeldir,sessizlikte birlikte olmak
Daha da güzeldir, gülmek birlikte
Cennetin ipekten şalı altında
Yosunlara ve kayın ağaçlarına yaslanarak,
Kahkahamız kadar yüksek sesli olduğunu dosluğumuzun
Gösteriyor dişlerimizin beyazlığı.
F. Nietzche